30 Kasım 2011 Çarşamba

BLOĞUMUZ MEŞHUR OLDU

YASEMİN YOLUNDA GEREK ‘FREEMAG.TR’DE

Freemag.tr dünyayı dolaşıyor, iki dakika yerinde durmuyor, dinlenmiyor. Bloggerları takip ediyor, araştırıyor, okuyor. Kısacası bloglarla besleniyor. Sevdiği bloglara rastlayınca duruyor, uzun uzun okuyor ve en sevdiği yazıları Fremag'e gönderiyor. Freemag'n başında da sevgili arkadaşım Gamze Alpar bulunuyor.
İşte biz de Freemag.tr’ın blog ve bloggerlar listesine girmiş bulunuyoruz. Yasemin yolunda gerek meşhur oldu ve blog ile blogger hakkında freemag.tr için güzel bir röportaj yaptık. Küçük kaplumbağa çoook teşekkürler… 

Röportajımızı okumak isterseniz:

http://freemagtr.blogspot.com/2011/11/yaseminin-yolunda-neler-gerek.html

25 Kasım 2011 Cuma

YASEMİNYOLUNDAGEREK'İN SİZE BİR SÜRPRİZİ VAR:
MYMACCHİATO.COM ARTIK BİZLERLE…

Yaseminyolundagerek.blogspot.com olarak size bir sürprizim var. Bundan sonra mymacchiato’da yazıları ile bizimle birlikte olacak. “Tanımadığınız biriyle randevuya çıkmak”, “Yeni trend ilişkiler”, “İlişki doğuran hobiler”, “Ayrılmanın dayanılmaz hafifliği”, “3 yılı aşkın ilişkilerin +’ları ve –‘leri”, “70,80,90 doğumlu jenerasyonlara göre karşılaştırmalı ilişki anlayışı” gibi daha birçok konuda mymacchiato bizleri bilgilendirecek.

Mymacchiato’nun ilk yazısı bekarlar için önemli bir kaynak niteliğinde… Açıkçası okuyun, okurken de notlarınızı alın, benden söylemesi… Haa bu arada Mymacchiato kim mi? O zaman 1 tık daha yapmanız gerekecek. www.mymacchiato.com


FLÖRTÖZ MEKANLAR VE GECE GEZGİNLERİNE TAVSİYELER…
 
Koca şehirde gidecek eğlenecek yer bulamıyorum diyorsanız, yeni, eski mekanlara beraber tekrar bir göz atalım.

Şişhane son 2-3 senedir Beyoğlu'nu yeniden cazip hale getirdi. Köşe başında Northshields'e takılıp büyük menüler ve zengin bira seçeneği ile hafta içini renklendirebilirsiniz. Cuma ve cumartesi günleri için ise sıra sıra dizilmiş Bird, Baylo ve Goodmood bar-bistro konsepti ile bizleri cezbediyor. Hemen yan yana konumlanmış olan bu 3 mekan ortamdan sıkıldığınız anda bir diğerine zıplama avantajına sahip. Baylo ve Goodmood son birkaç ay içerisinde açıldı. Bird ise 2. senesinde müdavimlerini çoktan oluşturdu bile. Özellikle hafta sonları çok kalabalık, girişte sıkıntı yaşamak istemiyorsanız hafta arası nispeten sakin zamanlarda uğramakta fayda var.


 Mekanlarda 2 tür kalabalık var. İlki gece hayatına çok düşkün olmayan ama eksik de kalmak istemeyip trendleri takip etmeye çalışan kitle. Akşam late-dinner rezervasyon yapılır, saat 12'ye varmadan, müzik ve ortam yeni yeni hareketlenmeye başlamışken dolu bir mideyle kalkılır. Diğer grup ise gece kuşları. Yemekten çok içme kısmı ile ilgilidir. 11'den önce mekana uğradığı görülmemiştir. Tek başına ya da bir arkadaşı ile bara kurulur, gelsin sauvignon blanc gitsin jack, müziğini dinler, diğer müdavimlerle birlikte ortamın keyfini çıkarır. Amacınız biraz eğlenmek biraz da flört ise gece kuşlarını takip edin. Flörtün de görünmez kuralları var tabi. Gece boyunca bir bardak bira, kokteyl ya da soda ile oyalanıp sansar gözlerle ortalığı kesmek işe yaramayacaktır. Cep telefonları ise mümkünse cebinizde kalsın, sürekli telefonunu kontrol eden, facebook'unda statüsünü güncelleyen birinin dışarıya verdiği mesaj: ben çok sıkıcı ve loser biriyim, sakın yanıma yaklaşmayın!! Etrafınızın farkında olun ama devamlı başkalarını gözlemlemeyin. Akışına bırakın, eğleniyormuş gibi yapmak yerine gerçekten eğlenmeyi deneyin.


Gece yarılarına kadar dışarıda olmaktan hoşlanmayanlar için eğlenceli mekan yok mu? Yine Şişhane'de hemen metro çıkışında bulunan MissPizza nefis pizzaları ve şarap çeşitleri ile akşam üzeri saat 5'ten sonra çok hareketli. Sigara içenler için açık terası da bulunuyor. Nişantaşı da iyi bir tercih olabilir. Malum Atiye sokak trafiğe kapatılınca bütün cafe-bar'lar da burada toplaştı. Klasik bir tercih olarak Salomanje'ye uğrayabilir ya da Elio, Hardal vb. iç içe geçmiş mekanlarda dışarıda bir masa edinip etraf ile kaynaşabilirsiniz.


 Türkçe müzik dinlemek isteyenler için ilk akla gelen 3 adres; Cahide 3D (nam-ı diğer Nahide), Kaff ve Eelence. Eelence sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenme imkanı sunuyor ancak içerisi her daim çok kalabalık, izdihamda ayakta duracak bir yer bulabilirseniz ne mutlu! Kaff mutlaka rezervasyon gerektiriyor. Loca ve ağır abi konsepti ile pavyon havasında, biraz içinizi bayabilir. Cahide 3D bildiğimiz Nahide, Selami Şahin ile güzel bir çıkış yakaladı. Ancak sadece yemekli rezervasyon kabul etmeleri, bar-stand için yer ayırtamamamız artık modası geçmiş bir uygulama. Çok özel bir gece değilse ya da misafiriniz yoksa artık kimse yemekli rezervasyon yapıp bütün gecesini aynı mekana bağlamak istemiyor. Akşam 8'de git, yemeğe otur, 10'da yemek bitsin şarkıcı çıksın ölme eşeğim ölme… Türkçe müzik dinlemek isteyenleri otantik dekor ve klasik gazino-pavyon anlayışı ile kısıtlamamak lazım. Daha modern seçeneklere ihtiyacımız var.


 Son olarak yeni bir keşif, Galata'da tasarımcılar sokağında konumlanmış hemen Arzu Kaprol'ün yanında yer alan Otel Georges. Enfes bir butik otel, girişte sizi resepsiyon yerine şık bir bar karşılıyor. Yemekler güzel, dekorasyon şık, ortam cosy. Eh daha ne olsun!
Yazan: www.mymacchiato.com 
http://twitter.com/#!/YaseminTopoglu

18 Kasım 2011 Cuma

ADSIZ KAHRAMAN FATOŞ GÜNEY’DEN, AŞIK ÜZER NAZIM VE BEDRİ RAHMİ’YE: ‘YÜZYILIN AŞKLARI’

Can Dündar’ın ‘Lüsyen’ kitabına ilişkin düşüncelerimi yazarken yine Dündar’a ait ‘Yüzyılın Aşkları’ kitabını da okuyacağımdan bahsetmiştim. O an elimde başka bir kitap vardı ve bitirir, bitirmez ‘Yüzyılın Aşkları’nı aldım elime ve büyük bir hızla çevirdim sayfalarını. Kitabı bitirmem 2 gün sürdü. Çok mu sürükleyiciydi, derseniz, evet… Hızlı kitap okurum ama gerçekten bir sayfa sonrasını ya da ne bileyim, bu aşkın sonu ne olacak diye merak ediyorsunuz…
Kitap hakkında niye bu kadar zaman beklediğime gelince birincisi bazı aşkları Nazım-Piraye ya da Eren-Bedri Rahmi aşklarını doğru kelime mi bilmiyorum ama hazmetmem gerekti. Ne demek istediğimi anlayacaksınız hem aşağıdaki ipuçlarından hem de kitabı okuduğunuzda. Araya yoğun terör olayları ve deprem de girince işte o yazı bugüne kaldı.
                                    (Çiğdem Talu-Melih Kibar) 
Önce klasik olarak kısa bir kitap tarifi: Yüzyıla damga vurmuş 10 gerçek aşk hikayesi yer alıyor kitapta. Kimler yok ki? Enver Paşa-Naciye Sultan, Adnan Menderes-Ayhan Aydan, Nazım-Piraye, Bedri Rahmi-Eren Eyuboğlu, Yüksel Menderes-İpek Kramer, Yılmaz-Fatoş Güney, Yıldız Kenter-Şükran Güngör, Melih Kibar-Çiğdem Talu, Selahattin Pınar-Afife Jale ve tabiî ki de Mustafa Kemal ile Latife Hanım…
                                (Naciye Sultan-Enver Paşa) 
“Bir dönem Türkiye’yi sarsan gönül maceraları… Bir başka deyişle “Yüzyılın Aşkları” diyor Can Dündar bu dolu dolu yaşanan ömür hikayelerine. İçlerinde öyle aşklar oldu ki ben etkileyen, istemekle olmaz ama aşık olsam mı, olmasam mı, kime aşık olmalıyım, aşık olursan ne yapmalıyım, diye düşündüm durdum her farklı hikayede hatta her hikayenin alternatif aşkında…

                               (Şükran Güngör-Yıldız Kenter)
Bu hikayeler arasında tek bir aşk var “Neredeee o eski aşklar dedirtecek”. Enver Paşa ve Naciye Sultan. Nasıl bir sevdadır ya da nasıl bir cezadır onların ki… Ayrı bedenlerde ayrı yerlerde ne olursa olsun tek vücut olabilmek. Yıldız Kenter-Şükran Güngör ise aşkın en asil ve kibar hali bence, önlerinde saygıyla eğilmek geliyor insanın içinden. Melih Kibar ve Çiğdem Talu’ya gelince keşke her şey istedikleri gibi olabilseymiş ya da onlar kimin, kimlerin ne istediğine kulak vermeselermiş.
                                      (Nazım ve Piraye)                            
Ancak yüzyıla damga vuracak öyle bir hikaye var ki bu kitapta tüm emek ve cesaret aşktaki görünmeyen kahraman ait. Yılmaz-Fatoş Güney aşkından bahsediyorum. Başarılı erkeğin arkasındaki kadın Fatoş Güney ve bu aşkın hatta yüzyılın kadın karhamın ilan etmek isterdim kendisini. İnanın bu aşk hikayesinden de öte bir yaşam mücadelesi. Okuduğum bir aşk hikayesi sonrası Fatoş Güney için sayfalarca yazmak isterdim. En kısasından ise Fatoş Güney isminin arkasından artık Jeanne d’Arc’da kimmiş diyebileceğim.
                      
Beni üzen iki aşk hikayesinden iki sanat dehasından bahsedip, etmemeyi çok düşündüm. Nazım ve Bedri Rahmi Eyuboğlu. Şu kadarını söylemek istiyorum ki ben ne Nazım ne de Bedri Rahmi gibi bir sevgili, bir aşık istemiyorum. Sanırım kelimeleri ve duyguları bu kadar iyi kullanan iki isim birçok aşık ilham kaynağı olurken ne yazık ki kendi aşklarında alternatif yollara da sapmış durumdalar. Anladım ki şair bir sevgili, sanatsal bir deha beni üzer. Nazım’ın Piraye’yi, Bedri Rahmi’nin Eren Eyuboğlu’nu üzdüğü gibi.

‘Yüzyılın Aşkları’nı okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu arada pazar günü Tüyap’ta kitap fuarında Can Dündar’ı bekliyor olacağız, kitapları, kitaplarım ve ben…

5 Kasım 2011 Cumartesi

JEREZ YOLLARINDA AUDİ RÜZGARI
PART II

Biliyorum 1. bölümü yazmamın üstünden neredeyse 1 ay geçti. Ama ülkemizde yaşanan terör olayları, Van depremi gibi doğal afetler kendi isteğimle ve beni sosyal hayatın gerisine itti. Van depremi için bazı yerlerde aktif olarak da çalıştığım günlerde tam manasıyla vicdanımı ve nefsimi doyurduğumu söylemek isterim.

                      

Ancak hayat devam ediyor, hepimizin farklı sorumlulukları var ancak kendimize özel sorumluluklarımızı yerine getirirken, insanlığımızı, insanımızı ve insanları unutmamayı diliyorum. Bugün başkasına yarın bize derken bile karşılık iç güdüsünü bir kenara bırakalım lütfen…
                       (Sonunda bir İspanyol görebildik)

Artık Jerez yollarındaki Audi turumuza devam edelim diyorum. Jerez’in, Türkiye’nin bir köyünden ya da mimari yapısı, evleri, sokakları ve havasıyla Alaçatı’dan farkı yok. Pasaport ve vize kontrolünden geçmemiş olsanız Jerez yerine kendinize Alaçatı havası yaratabilirsiniz. Bunu yazının girişine bir ön bilgi olarak yazıyorum ki fotoğraflara baktığınızda şaşırmayın…
                             (İşte Ö.B.G.Z. dizisindeki ağaçlıklı yol)
Brifing alanından devam edelim turumuza, önce Audi yetkililerinden teknik ve tasarım hakkında bilgi alıyoruz. Anlıyorum ki;  Doğuş Grubu tarafından Türkiye’ye getirilen Audi’nin, A5 serisini artık yollarda daha gelişmiş bir teknik donanım, tasarım açısından ise çok farklı bir makyaj ile takip edeceğiz. Etkileyici tasarımın yanı sıra güç ve verimlilik adına da yenilenen Audi A5, otomobil kullanmayı sevenler için sürüş keyfi açısından teknolojik donanımla yenilenirken görsel bakımdan da erkekler kadar bayanlarında ilgisini çekeceğe benziyor. Özellikle kırmızı ya da beyaz olsun bir Cabriolet’in her kadına yakışacağı düşüncesindeyim.
                         (Veee benim otomobilim: Kırmızı Cabriolet)
Sıra geldi test sürüşüne. Yolculuğumuzu daha keyifli hale getirmek adına teste sürüşüne Arzu Sözeri, Mahmut Hayırlıoğlu ve ben olmak üzere 3 kişi çıkıyoruz. Kim tutar bizi edasıyla basıyoruz gaza. Öncelikle test sürüşü için Jerez yolları biraz dar olsa da kullandığınız otomobili her yönüyle test etme adına iyi seçilmiş bir tercih diyebiliriz. Dar yollara rağmen test anlamında çok önemli bir özelliği ise köy yollarının bile dümdüz olması. İnsan, “keşke böyle bir otomobile sahip olunca bir de böyle güzel yollarda kullanabilsek” diye düşünüyor.

Jerez de la Frontera sokaklarında kimseyi görmek mümkün değil. Sanırız İspanyollar siestadalar. Tam bir bozkır hakim. Ancak küçük bir not küçük dar bir ağaçlıklı yol var ve aynı Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinde Soner ve Aylin aşkının tavana vurduğu sahnenin çekildiği yerin aynısı. Ne de olsa Akdeniz’deyiz değil mi?
                    (Fimlerdeki gibi ıssız bir bozkırda ıssız bir benzinci) 
Bu arada test sürüşüne devam ederken ve bir İspanyol görmeyi amaç edinirken yine uzun bozkırlarda yer alan otobanlar gibi bir benzin istasyonu görüyoruz. İstasyon demek mübalağ ama sanki her an bir ‘Amigo’yla karşılaşacaksınız hissi veriyor bu istasyon size. İlk kullandığımız araç A5. Güçlü bir tork değerine sahip. Gaza basınca koltuğa yapışıyorsunuz. Sürüş esnasında ise en büyük yardımcınız olan aynalar çok rahat arka kısmı gösteriyor. Yeni modelin en belirgin özelliği ise tasarımı. Önceki model daha yuvarlak hatlara sahipken bu yeni modelde daha keskin çizgiler görmek mümkün.
              (Emekli Ali amca ile Hüsam emmi emekliliğin tadını çıkarıyor)
Kullanım açısından da oldukça güvenli, virajlarda araç beton gibi yere yapışıyor. Kesinlikle yoldan çıkmak gibi bir durum söz konusu değil. Bu da Audi'nin 4 çeker sistemi olan quattro sayesinde gerçekleşiyor. Bu arada Drive Select isminde bir buton var. Bu buton dynamic, comfort vs. gibi bir sürü özellikle donatılmış. O farklı konfigirasyonlara göre ise süspansiyon sertleşip yumuşuyor, hava ve benzin değerlerinde farklılık gerçekleşerek performansı artıyor. Bir bakıma aracın karakteri değişiyor diyebiliriz.
İlk test sürüşümüz sona eriyor ve istikamet tekrar brifing alanı. Devamlı brifing alanı diyorum ama burayı resmi bir konferans salonu gibi düşünmeyin. Bildiğiniz İspanyol bir siesta mekanı. Bahçesinde akan çeşmesi, taş duvarları ile belki de kısmi bir Kapadokya. Neyse buraya dönmemizin amacı zil çalan mideler. Jerez’in en bilinen yemeği karides ve deniz ürünleri. Böylece ilk köpek balığını da yeme şansına sahip oldum. Üstüne bir de İspanyol kahvesi, hava deseniz şahane, daha ne ister insan?
                               (Brifing alanından bir bölüm) 
Artık otelimize doğru yola çıkma vakti geldi. Kirlenmek ne kadar güzel olsa da bir banyo her zaman iyi gelir, hele ki bir de iki günün yorgunluğu olunca insanın üstünde. Otele giderken kullandığımız model ise benim favorim. Yani sırada benim otomobilim var. Öncelikle rengi kırmızı ya da beyaz olsun kesinlikle A5 Cabriolet’in yakışmadığı bir kadın düşünemiyorum. Teknik ve tasarım her şeyiyle mükemmel. Özellikle tasarıma ve görüntüye daha çok dikkat eden kadınlar için vazgeçilmez bir model olabilir. Konfor deseniz üst sınırda.
             (Otelimiz Fairplay Golf Hotel&Spa, lombaklar dolaşıyor demiştim)
Şoför koltuğunda, sağ tarafta ya da arkada oturmanız konfor açısından hiçbir şey fark ettirmez. Arka koltukta ön kadar geniş bir yapıya sahip. Jerez yollarında bir çok fotoğrafı da arka koltuktan çektiğimi söyleyebilirim. Cabriolet’in sınıfındaki en iddialı model olduğu bile söylenebilir. Müzik sistemi ise üstü açık bir model için oldukça etkileyici. Tercihiniz ister klasik, ister rock, ister pop olsun bu modele her şey yakışır. Hem de bir de üstü açık halde hareket halindeyseniz. Bu arada evlerin hepsi balkonlu, mutlaka çiçekli ve beyaz. Zaten Jerez’in karidesten sonra ikinci özelliği evleri. Otel yolunda inanmayacaksınız belki ama bir köy kahvesine rastladık. İçeride oturanlar aynı bizim Hüsam emmi, ya da emekli Ali amca. Belki de Jerez de beni en çok şaşırtan bu köy kahvesi oldu diyebilirim.  
                             (Otel manzarasından bir kesit)
Sonunda bir golf oteli olan Fairplay Golf Hotel&Spa’ya varıyoruz. Otel de manzara süper, odalar harika ve lobide lombaklar dolaşıyor. Fotoğraflara bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu arada 2 oda 1 salon süit bir oda da kalıyorum. Eski ile yeninin karışımı. Tam bana göre. Dolaplar ahşap, duvardaki tablolar korku filmlerindeki gibi eskiyi hatırlatırken gizemli bir hava yaratıyor. Bu arada balkon manzaram ise dinlendirici. Ayrıca Jerez’in 20  kilometreden fazla bir deniz kıyısı olduğunu söylemeliyim.

Neyse sırada kokteyl var. Kokteyle giderken hatta akşam odama dönerken anladım ki bu otel gerçekten esrarengiz yarım saat dolaştım ama odamı yine de bulamadım. Sağ olsun resepsiyonist arkadaşlar. Kokteyl ikramımız tabii ki şampanya ya da ne isterseniz ama sanırım İspanyol çok az yemek yiyorlar. Pek biz Türklere göre değil, yemek ve kokteyl mönüsü. Şamata, sohbet derken çok güzel bir günün ardından çok güzel bir akşam geçirdik. Ertesi sabah ise saat 07.00 olmasına rağmen kahvaltımızı karanlıkta yaptık. Yani hava geç karardığı gibi geç de aydınlanıyor.
                                      (Kokteyl zamanı)
Otelden ayrılma vakti son test sürüşümüz otomobilimiz ise S5. S5 modeli için söze “egzoz sesi müthiş” diye başlamak istiyorum. 0-100 hızlanma değeri 4.9 saniye. Motor için söylenecek pek fazla bir şey yok. Hem çok seri hızlanıyor hem de az yakıt tüketiyor. Yüksek hızlarda bile çok stabil. Ortalama yakıt tüketim değeri 100 kilometrede 8.1 litre.
                              (Fotoğraf çektirmeye doyamadık)
Jerez’den tekrar Münih sınırları içerisindeyiz ve o kadar şanslıyız ki ekip olarak Oktoberfest’in ilk gününe rast geliyoruz. Münih uluslararası havaalanında kutlamalar başlamış bile. Danslar; müzikler ve biranın yüzlerce farklı çeşidi. Biz de Türkler olarak kutlamalara katkıda bulunduk tabii ki… 
         
                               (Münih Havaalanı ve Oktoberfest kutlamaları)
Münih Havaalanı Oktoberfest olmasa da çok renkli. Özellikle üstü hem kapalı hem de açık olara dizayn edilen alanda yer alan heykeller ilgi çekici. Artık yolculuğu tamamlama zamanı, İstanbul’a dönme vakti. Yolculukta birlikte olduğum tüm arkadaşlara teşekkür ederim, güler yüzleri ve samimiyetleri için onlar kim mi? Volkan, Arzu, Özgür, Onur, Mahmut, Fahir, Volkan D., Doğan, Oktay, Gökhan, Tarık, Burak.
Aslında bu ikinci bölüm kestiğim bölümlerle birlikte bir 3. bölümü de içine alırdı ancak daha fazla uzatmak istemedim. 2. bölüm sanırım zaten gereğinden fazla uzun oldu ama artık anlayışlı davranırsınız diye umuyorum. O zaman başka bir gezi hikayesinde görüşmek üzere diyorum. ADİOS…http://twitter.com/#!/YaseminTopoglu