18 Kasım 2011 Cuma

ADSIZ KAHRAMAN FATOŞ GÜNEY’DEN, AŞIK ÜZER NAZIM VE BEDRİ RAHMİ’YE: ‘YÜZYILIN AŞKLARI’

Can Dündar’ın ‘Lüsyen’ kitabına ilişkin düşüncelerimi yazarken yine Dündar’a ait ‘Yüzyılın Aşkları’ kitabını da okuyacağımdan bahsetmiştim. O an elimde başka bir kitap vardı ve bitirir, bitirmez ‘Yüzyılın Aşkları’nı aldım elime ve büyük bir hızla çevirdim sayfalarını. Kitabı bitirmem 2 gün sürdü. Çok mu sürükleyiciydi, derseniz, evet… Hızlı kitap okurum ama gerçekten bir sayfa sonrasını ya da ne bileyim, bu aşkın sonu ne olacak diye merak ediyorsunuz…
Kitap hakkında niye bu kadar zaman beklediğime gelince birincisi bazı aşkları Nazım-Piraye ya da Eren-Bedri Rahmi aşklarını doğru kelime mi bilmiyorum ama hazmetmem gerekti. Ne demek istediğimi anlayacaksınız hem aşağıdaki ipuçlarından hem de kitabı okuduğunuzda. Araya yoğun terör olayları ve deprem de girince işte o yazı bugüne kaldı.
                                    (Çiğdem Talu-Melih Kibar) 
Önce klasik olarak kısa bir kitap tarifi: Yüzyıla damga vurmuş 10 gerçek aşk hikayesi yer alıyor kitapta. Kimler yok ki? Enver Paşa-Naciye Sultan, Adnan Menderes-Ayhan Aydan, Nazım-Piraye, Bedri Rahmi-Eren Eyuboğlu, Yüksel Menderes-İpek Kramer, Yılmaz-Fatoş Güney, Yıldız Kenter-Şükran Güngör, Melih Kibar-Çiğdem Talu, Selahattin Pınar-Afife Jale ve tabiî ki de Mustafa Kemal ile Latife Hanım…
                                (Naciye Sultan-Enver Paşa) 
“Bir dönem Türkiye’yi sarsan gönül maceraları… Bir başka deyişle “Yüzyılın Aşkları” diyor Can Dündar bu dolu dolu yaşanan ömür hikayelerine. İçlerinde öyle aşklar oldu ki ben etkileyen, istemekle olmaz ama aşık olsam mı, olmasam mı, kime aşık olmalıyım, aşık olursan ne yapmalıyım, diye düşündüm durdum her farklı hikayede hatta her hikayenin alternatif aşkında…

                               (Şükran Güngör-Yıldız Kenter)
Bu hikayeler arasında tek bir aşk var “Neredeee o eski aşklar dedirtecek”. Enver Paşa ve Naciye Sultan. Nasıl bir sevdadır ya da nasıl bir cezadır onların ki… Ayrı bedenlerde ayrı yerlerde ne olursa olsun tek vücut olabilmek. Yıldız Kenter-Şükran Güngör ise aşkın en asil ve kibar hali bence, önlerinde saygıyla eğilmek geliyor insanın içinden. Melih Kibar ve Çiğdem Talu’ya gelince keşke her şey istedikleri gibi olabilseymiş ya da onlar kimin, kimlerin ne istediğine kulak vermeselermiş.
                                      (Nazım ve Piraye)                            
Ancak yüzyıla damga vuracak öyle bir hikaye var ki bu kitapta tüm emek ve cesaret aşktaki görünmeyen kahraman ait. Yılmaz-Fatoş Güney aşkından bahsediyorum. Başarılı erkeğin arkasındaki kadın Fatoş Güney ve bu aşkın hatta yüzyılın kadın karhamın ilan etmek isterdim kendisini. İnanın bu aşk hikayesinden de öte bir yaşam mücadelesi. Okuduğum bir aşk hikayesi sonrası Fatoş Güney için sayfalarca yazmak isterdim. En kısasından ise Fatoş Güney isminin arkasından artık Jeanne d’Arc’da kimmiş diyebileceğim.
                      
Beni üzen iki aşk hikayesinden iki sanat dehasından bahsedip, etmemeyi çok düşündüm. Nazım ve Bedri Rahmi Eyuboğlu. Şu kadarını söylemek istiyorum ki ben ne Nazım ne de Bedri Rahmi gibi bir sevgili, bir aşık istemiyorum. Sanırım kelimeleri ve duyguları bu kadar iyi kullanan iki isim birçok aşık ilham kaynağı olurken ne yazık ki kendi aşklarında alternatif yollara da sapmış durumdalar. Anladım ki şair bir sevgili, sanatsal bir deha beni üzer. Nazım’ın Piraye’yi, Bedri Rahmi’nin Eren Eyuboğlu’nu üzdüğü gibi.

‘Yüzyılın Aşkları’nı okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu arada pazar günü Tüyap’ta kitap fuarında Can Dündar’ı bekliyor olacağız, kitapları, kitaplarım ve ben…

2 yorum: